
Yeryüzünün en zengin maden yataklarının, en verimli petrol rezervlerinin üzerinde yaşayan insanların, aynı zamanda yeryüzünün en yoksul ve en istikrarsız hayatlarını sürmesi, bir tesadüf değildir. Bu, modern dünyanın en acımasız paradokslarından biridir ve adına siyaset biliminde “Kaynak Laneti” (Resource Curse) denir.
Nijerya’nın devasa petrol yatakları veya Sudan’ın altın, uranyum ve petrol zenginlikleri, bu ülkelerin halkları için bir refah kapısı olamamış; tam tersine, bitmeyen iç savaşların, yolsuzluğun ve dış müdahalelerin ana yakıtı haline gelmiştir.
Peki, bu yıkım mekanizması nasıl işliyor? Zenginliklere “çökmeyi” bekleyen dış güçler, bu ülkelerdeki “taşeron” isyanları nasıl besliyor ve bu durumun halk üzerindeki sosyo-politik etkisi ne oluyor?
1. Mekanizma: Zenginlik, Zayıf Devlet ve “Taşeron” Örgütler
Bu trajedinin formülü basittir:
- Zayıf Kurumlar: Sömürge sonrası kurulan bu devletler, hiçbir zaman güçlü, adil ve kapsayıcı kurumlar (bağımsız yargı, şeffaf bürokrasi) geliştiremedi.
- Yolsuz Elitler: Yeraltı zenginliklerinden gelen devasa gelir (petrol, maden geliri), devleti halkına hesap vermekten kurtardı. Halka hizmet etmeye ve vergi toplamaya gerek duymayan bu “rantiye” devletler, zenginliği sadece küçük bir siyasi ve askeri elite aktardı.
- Bölünme ve İsyan: Zenginliğin adaletsiz dağılımı, kaynakların bulunduğu bölgelerde (örneğin Nijerya’nın Niger Deltası veya Sudan’ın Darfur ve Güney Kordofan bölgeleri) yaşayan etnik gruplar arasında derin bir öfke yarattı. Bu öfke, “Hakkımızı istiyoruz” diyen isyancı hareketleri doğurdu.
İşte “taşeron örgütler” tam bu noktada devreye giriyor. Bu örgütler, başlangıçta haklı bir yerel taleple ortaya çıksalar bile, çok hızlı bir şekilde dış güçlerin vekili haline gelirler.
2. Dış Aktörlerin Rolü: “Kaostan Kâr Elde Etmek”
Nijerya ve Sudan gibi ülkelerin zenginliklerine “çökmeyi” bekleyen ülkeler (küresel süper güçler, eski sömürgeciler veya bölgesel rakipler) ve devasa çok uluslu şirketler, genellikle istikrarlı ve güçlü bir merkezi hükümet istemezler.
- Güçlü Hükümet = Yüksek Maliyet: Güçlü bir hükümet, kaynaklarını millileştirebilir, vergileri artırabilir veya maden sözleşmelerini adil bir fiyattan müzakere edebilir.
- Kaotik Hükümet = Düşük Maliyet: Zayıf, bölünmüş ve iç savaşla boğuşan bir ülkede ise;
- Hükümet, siyasi desteğini sürdürmek için kaynaklarını yabancı güçlere “hediye” fiyatına satmak zorunda kalır.
- Daha da kötüsü, dış güçler merkezi hükümeti tamamen baypas ederek, doğrudan isyancı gruplarla veya “taşeron” örgütlerle masaya oturur.
Bu dış güçler, bir yandan başkentteki resmi hükümete silah satıp “terörle mücadele desteği” verirken, diğer yandan kaynak bölgesindeki “taşeron” isyancı gruba silah, para ve istihbarat sağlayarak kaosu körükler. Amaçları asla bir tarafın kazanması değil, kaosun devam etmesidir. Çünkü kaos, en ucuz ve en denetimsiz hammadde çıkarma yöntemidir.
3. Halkın Sosyo-Politik Durumu: Arada Kalan İnsanlar
Bu kirli oyunun bedelini, her zaman olduğu gibi, sıradan insanlar öder. Nijerya ve Sudan halkının sosyo-politik durumu, bu kaynak lanetinin canlı bir özetidir:
- Aşırı Yoksulluk ve Altyapı Çöküşü: Dünyanın en büyük petrol ihracatçılarından biri olan Nijerya’da halkın çoğunluğu elektriğe ve temiz suya erişemez. Altın madenleriyle dolu Sudan’da sağlık sistemi çökmüştür. Tüm gelir, yolsuz elitlerin ve dış şirketlerin kasalarına gider.
- Güvensizlik ve Göç: İnsanlar, iki ateş arasında kalmıştır. Bir yanda hükümete bağlı yolsuz güvenlik güçlerinin, diğer yanda “taşeron” örgütlerin (Boko Haram, Niger Deltası militanları, Sudan’daki Hızlı Destek Güçleri gibi) şiddetine maruz kalırlar. Bu durum, milyonlarca insanın ülke içinde yerinden edilmesine (IDP) veya komşu ülkelere sığınmacı olarak kaçmasına neden olur.
- Toplumsal Çözülme: Güven tamamen yok olur. Devlet, vatandaşına hizmet etmez, onu korumaz; sadece bir tehdittir. Vatandaş da devlete güvenmez. İnsanların tek sığınağı kendi etnik kabilesi veya dini cemaati olur. Bu, “ulus” fikrini öldürür ve ülkeyi birbiriyle savaşan parçalara böler.
- Kayıp Nesiller: Sürekli şiddet ve istikrarsızlık ortamında okullar kapanır, gelecek umudu yok olur. Gençler için tek “kariyer” seçeneği, ya bir isyancı gruba ya da bir orduya katılarak eline silah almaktır.
Nijerya, Sudan ve benzeri ülkeler “fakir” ülkeler değildir; onlar soyulan ülkelerdir. Zenginlikleri, hem içerideki açgözlü elitler hem de dışarıdaki “dost” görünümlü sömürgeci güçler tarafından yağmalanmaktadır. Bu ülkelerdeki “isyanlar” ve “terör”, çoğu zaman yerel dinamiklerden çok, bu kaynaklara en ucuza kimin sahip olacağının belirlendiği küresel bir vekalet savaşının yerel perdesidir.
Halk ise bu trajik oyunun sadece kurbanı değil, aynı zamanda istenmeyen seyircisidir.