
Toplum nedir? Birbirine yabancı milyonlarca insanın, kaosa sürüklenmeden, her gün birbirini yok etmeden, aynı coğrafyada bir arada yaşayabilmesini sağlayan nedir?
Eğer cevap “yasalar” veya “polis gücü” olsaydı, her köşeye bir polis dikmemiz gerekirdi. Eğer cevap “ekonomik çıkarlar” olsaydı, en ufak bir krizde pazar yerleri savaş alanına dönerdi.
Hayır. Toplumu, yani o devasa ve karmaşık yapıyı ayakta tutan şey, tuğlaların (bireylerin) kendisi değil, tuğlaların arasındaki o görünmez kültürel harçtır.
Bu harç, yasalardan daha güçlüdür çünkü yazılı değildir. Ekonomiden daha derindir çünkü rasyonel değil, duygusaldır. Peki, medeniyet dediğimiz bu mucizevi binayı ayakta tutan bu görünmez harcın içinde ne var?
1. Harcın Temeli: “Büyük Anlatılar” ve Paylaşılan Mitler
İnsan, animal symbolicum (sembol yaratan hayvan) olarak, anlam arayan bir varlıktır. Bizi bir arada tutan ilk ve en güçlü bağ, inandığımız ortak hikayelerdir.
Felsefi olarak, bir “ulus”, bir “değer” veya “adalet” fikri, fiziksel bir gerçeklik değil, kolektif olarak inandığımız güçlü bir “mittir”. Yuval Noah Harari’nin “paylaşılan kurgular” dediği bu büyük anlatılar (ulusal kurtuluş mitleri, dini yaratılış hikayeleri, ilerleme ve bilim miti), bize kim olduğumuzu söyler.
Bu harç, bize bir kolektif kimlik verir. “Biz”i tanımlar. Ve kaçınılmaz olarak, “onlar”ı (ötekini) da tanımlayarak sınırları çizer. Bu anlatı olmadan, birey topluluk içinde bir “hiç kimse” olurdu.
2. Harcın Uygulaması: Ritüeller ve Semboller
Büyük anlatılar soyuttur. Onları somutlaştıran, duygusal olarak hissettiren şey ritüellerdir.
Düğünler, cenazeler, mezuniyetler, milli bayramlar, dini ayinler ve hatta her sabah edilen “günaydın” selamı… Bunlar basit eylemler değildir. Sosyolog Emile Durkheim’in “kolektif kaynaşma” (collective effervescence) dediği anlardır.
Bu ritüellerde, bireyler anlık olarak kendi benliklerini unutur ve daha büyük bir bütünün parçası olduklarını hissederler. Bir stadyumda milli marşı hep bir ağızdan söylemek, rasyonel bir eylem değil, harcın duygusal olarak karıldığı bir andır. Semboller (bayrak, marş, kutsal metinler) bu ritüellerin araçlarıdır. Ritüeller, harcın kurumasını ve çatlamasını engeller; bağı tekrar tekrar tazeler.
3. Harcın Kimyası: Paylaşılan Ahlak ve Dil
Harcın kimyasını, yani onu bir arada tutan asıl yapıştırıcıyı “paylaşılan ahlak” oluşturur.
Bu, “ayıp”, “günah”, “saygı”, “namus”, “adalet” ve “fedakârlık” gibi kavramlara yüklediğimiz ortak anlamdır. Kant’ın “kategorik imperatif”i (ahlak yasası), toplumsal yaşamın temelidir: “Başkalarının sana yapmasını istemediğin şeyi sen de başkalarına yapma.”
Bu ahlaki kod, dil aracılığıyla nesilden nesile aktarılır. Dil, sadece bir iletişim aracı değil, bir “gerçeklik inşa aracı”dır. Aynı kavramlara aynı duygusal tepkileri vermemizi sağlar. “Vatan” dediğimizde hissettiğimiz ortak duygu, bu harcın gücünü gösterir.
Harcın Çatlaması: 2025’in Anlam Krizi
Bugünün (2025) en büyük felsefi krizi, bu kültürel harcın hızla çatlamasıdır.
- Büyük Anlatılar Çöktü: Dijital çağ ve küreselleşme, tek ve birleştirici “büyük anlatıların” yerine, milyonlarca küçük, kişisel ve birbiriyle çatışan “mikro-anlatıyı” (yankı odalarını) koydu.
 - Ritüeller Zayıfladı: Kolektif, fiziksel ritüellerin yerini bireysel, dijital ve izole deneyimler aldı.
 - Dil ve Ahlak Kutuplaştı: Aynı dili konuşuyor gibi görünsek de, kelimeler (adalet, özgürlük, ahlak) farklı kutuplar için tamamen zıt anlamlar taşımaya başladı.
 
Harcın çatladığı yerde ne olur? Tuğlalar (bireyler) dağılmaya başlar. Yapı (toplum) sallanır. Felsefi olarak buna “anomi” (normsuzluk, kuralsızlık) veya “anlam krizi” diyoruz.
Harcı Yeniden Karmak
Toplumu bir arada tutan şey, çelikten bir iskelet değil, her gün yeniden karılması gereken, organik ve kırılgan bir harçtır.
Bu harç; paylaştığımız hikayelerden, birlikte ağlayıp birlikte güldüğümüz ritüellerden ve “saygı”, “güven”, “fedakârlık” gibi kavramlara hâlâ ortak bir anlam yükleyebilme irademizden oluşur.
Bugünün en derin felsefi ve siyasi görevi, yasaları sıkılaştırmak veya ekonomiyi düzeltmekten öte, bu çatlayan harcı onaracak yeni, kapsayıcı ve ortak bir “anlam”ı nasıl bulacağımızdır. Çünkü harç olmadan, elimizde sadece bir tuğla yığını kalır.